KERBELA OLAYININ EDEBİYATA VE DİĞER SANATLARA YANSIMASI

12.12.2008 19:54
Hicri 61 yılında Kerbela’da Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi ile sonuçlanan Kerbela Olayı yüzyıllardır hafızalardan silinmeyen ve bütün İslam Dünyası’nı yasa boğan acıklı bir hadisedir. Her yıl 10 Muharrem’de yeniden hatırlanan bu faciayı dile getiren sanat eserleri edebiyattan mimariye kadar değişik alanlarda insanları etkilemeye devam etmektedir. Yeni meydana getirilecek eserler de yine aynı duyguları ifade etmeye devam edecektir. Bu eserler ve uygulamalardaki farklılıklar İslam Dinyası’nın bir zenginliği olarak düşünülmelidir.   
                                                                                                                Yrd.Doç.Dr.Bünyamin Çağlayan

Bağdat’ın 100 km. güneybatısındaki Kerbela , bütün müslümanlar arasında 10 Muharrem Hicri 61’de Peygamberimiz(S.A.V)’in torunu Hz.Hüseyin’in susuz bırakılarak şehit edilişine sahne olmuş bir yerdir ve bu elim hadise asırlar boyu üzüntülere yol açmıştır.

Bilindiği gibi bu acıklı hadise, halifeliği babasından devralıp saltanat şekline dönüştüren Yezid’in Hz. Hüseyin’i kendisine zorla biat ettirmek istemesi ile başlamıştı. Siyasi kaygılardan uzak bir hayatı tercih eden ve Yezid’e İslam’a uygun bir yönetim ve hayat tarzı içinde bulunmadığı için biat etmeyen Hz. Hüseyin, Kufelilerin kendisini halife olarak görmek istediklerini belirten ısrarlı mektupları üzerine Medine’den bölgeye gitti. Fakat Kerbelâ’da ikamete zorlanarak Fırat’ın suyundan istifade etmesi engellendi. Biat etmek veya savaşmak gibi iki tercih ile karşı karşıya bırakılınca savaşmak zorunda kaldı. Aralarında Ehl-i Beyt mensuplarının da bulunduğu 71 kişinin şehit olmasından sonra Hz. Hüseyin de Sinan Bin El-Nehai tarafından mübarek başı vücudundan ayrılarak şehit edildi. Bu hazin olay bütün müslümanları derinden yaralamış ve üzüntü yüzyıllar içinde artarak zamanımıza kadar gelmiştir. Kalpleri derinden etkileyen böyle bir olayın tarihi ve sosyal sonuçları ile edebiyata ve güzel sanatlara yansıması kaçınılmazdır.

Hz. Hüseyin’in şehit edildiği gün olan 10 Muharrem’de bu acı olayın hatırlanması ve matem günü olarak telakki edilmesi ile zaman içinde buna bağlı adet, gelenek ve uygulamalarda zenginleşme meydana geldi. XI. yüzyılda Bağdat civarında hüküm süren Büveyhiler döneminde bugünkü mevlid törenlerine benzer törenlerle Hz. Hüseyin’in şehit edilişi anılmaya başlandı. Mevlâna da Mesnevi’de Araplar arasında buna benzer törenlerin yapıldığını anlatır.

XVI. yüzyılda İran’da şiiliğin resmi mezhep olarak kabul edilmesiyle burada da Kerbelâ vak’ası her yıl yadedilegelmiştir. Hz. Ali sevgisinde ifrat gösterenler Kerbelâ olayını anmak hususunda da aynı tutum içindedirler. İran’da ve şiilerin bulunduğu bölgelerde 10 Muharrem’de taziye veya şebeh adı ile Kerbelâ vak’ası canlandırılır, zincir ve taşlarla vücutlarını yaralayıp figan eden insanlar Hz. Hüseyin’e yardım edememiş olmalarından dolayı suçlu olduklarına inanırlar. On gün süre ile su orucu tutarlar. Bu müddet içerisinde ayrıca aynaya bakılmaz, yıkanılmaz, şarkı söylenmaz, canlı öldürülmez ve traş olunmaz. Tavşanın yenilmemesi Yezid’in ruhunun bu hayvanın şekline girdiği inancı sebebiyledir. Bir kısım şiiler dünyanın necis olduğuna, ancak Hz. Hüseyin’in kanı dökülen Kerbelâ toprağının temiz olmasından dolayı namaz esnasında buranın toprağından yapılmış secde taşı üzerine secde yapılarak ibadet edilmesi gerektiğine inanırlar. İbrahim Hakkı Kemahi bu inanca şu mısaları ile işaret ederek cihanı gözyaşları ile temizlemek istediğini belirtir.

 

“Kıyametlet kopdu çok acayipler olup zahir

Selab-ı eşkile Hakkı cihanı eyle tathir.” [1]

 Daha ılımlı bir yolu takip edenler ve mutasavvıflar Kerbelâ hadisesini dünyevi bir facia olarak algılayıp sabretmek gerektiğini düşünmüşler ve 10 Muharrem’in anılmasında da makul bir yol izlemişlerdir. Bu çerçevedeki adet ve uygulamalar içinde Kuran-ı Kerim okumak, namaz kılmak, dua etmek, aşure pişirip dağıtmak, mevlid okutmak, su dağıtmak, kana kana su içmemek sayılabilir.

Kerbelâ olayı, dilimizde de bu olayı hatırlatan benzetme ve deyimlerde yer alır: Susuzluk remzi haline gelen Kerbelâ, susuz olan yerler için benzetilen olarak kullanılır. Bu benzetme için “Kerbelâ’ya dönmek” deyimi söylenir. Olaya sebep olan Yezid de kötülük timsali şeklinde benzetilen olarak kullanılır. Kötülük yapan insanlar için “seni Yezid seni” veya “ Yezid tohumu “ifadeleri ile olaya telmih yapılır.

Bu hazin olay toplum içindeki çeşitli uygulamalar yanında değişik sanatlara da yansımıştır. Kerbelâ olayını canlandırmak için yapılan taziye veya şebehler İslamın tek dram türünü oluşturan bir çeşit tiyatro eserleridir. Bu eserlerin oynanması için İran’da inşa edilmiş Hüseyniye ve Tekyeler de olayın mimariye yansıyan tarafıdır. Önceleri Kerbelâ olayları meddah, nakkal, ruzehan veya perdedari denilen tek anlatıcılar tarafından anlatılırdı. Bu anlatıcıların anlatım sırasında arkalarında yer alan perde üzerinde yapılmış resimler de bu konu ile ilgili yapılırdı. Taziye temsillerinde kuklalardan da faydalanılır. Bunlardan altı tanesi Moskova’da Sergei Obrzatsoh’un Kukla Tiyatrosundaki müzede sergilenmektedir. Konu ile ilgili kitaplarda yer alan minyatürlerden Türk sanatçılarına ait olan en önemlileri Fuzuli’nin Hadikatü’s Süeda adlı eserinin British Museum, Türk-İslam Eserleri Müzesi, Süleymaniye Kitaplığı, Konya Mevlana Müzesi, NewYork Edwin Binney Kolleksiyonu, NewYork Brooklyn Museum, Paris Bibliothque National ve Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan nüshaları ile Lamii Çelebi’nin Maktel-i İmam Hüseyin adlı eserinin British Museum ve Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan nüshalarındadır.

Taziye ve Şebehlerde veya Kerbelâ ile ilgili başka türlü programlarda çeşitli makamlarda okunan mersiyeler Kerbelâ olayının musikiye de yansıdığını gösterir. Mersiye okuyanlara mersiyehan denilir. XVIII. ve XIX. yüzyılda İstanbul’da okudukları mersiyeler ile dinleyenleri etkilemekle meşhur olmuş şu isimler kaynaklarda zikredilir: Kastamonu’lu Turşucuzade Hafız Mehmet Efendi, Bedevi Şeyhi Ali Baba, Beylerbeyili Hakkı Bey, Hafız Şerefeddin Efendi, Agâh Bey, Hafız Hamdi Efendi ve Hafız Hüseyin Tevfik Efendi.

Güzel sanatlar içinde Kerbelâ olayının en geniş biçimde yansıdığı dal edebiyattır. Tarihi olayların edebi eserlere konu olması yanında Fuzuli’nin:

“Yad it Fuzuli Al-i Aba halin eyle âh

 Kim berk-ı âh ilen yakulur hırmen-i günah “ [2]

beytinde belirttiği üzere Al-i Aba halini yad edip ah eyleme ve inlemenin günahların affına sebep olacağı düşüncesi bir çok kalem erbabının bu konuda eser vermesine yol açtı. Arap edebiyatında Ebu Minhaf Lut Bin Yahya ( ?-774)’nın Kitab-ı Maktel-i Hüseyn’i ile başlayan Maktel-i Hüseyn yazma geleneği İran edebiyatında en iyi örneği Hüseyin Vaiz Kaşifi (?-1505) nin Ravzatü’ş-Şühedası ve Türk edebiyatında Fuzuli’nin Hadikatü’s - Süedası ile temsil edilerek bir çok şair tarafından sürdürülmüştür.

Konunun edebi eserlerdeki bir yansıması da Kerbelâ mersiyeleridir. Başta divanlar olmak üzere başka eserler içinde de yer alabilen bu tür, olayın yaşandığı yıldan itibaren zamanımıza kadar birçok şair tarafından kaleme alınmıştır. Bilindiği gibi mersiye İslamiyet öncesi Türk edebiyatındaki sagu ve halk edebiyatındaki ağıtın karşılığı olarak divan edebiyatında sevilen bir kişinin ölümü üzerine onun iyiliklerini sayıp dökerek şairin samimi duygularını ifade ettiği lirik şiirler demektir. Şahıslar için yazılan mersiyeler padişahlar, şehzadeler, vezirler ve devlet adamları, din uluları ile arkadaş ve yakınları için söylenenlerden ibarettir. Kerbelâ mersiyeleri bu gruplandırmada din uluları için söylenen mersiyeler alanında sayılabilir. Fakat bazı yönlerden incelendiğinde Kerbelâ mersiyeleri bu tür içerisinde ayrı bir grup gibi değerlendirilebilir.

Kerbelâ mersiyeleri sayı bakımından diğer mersiyelerin toplamından fazladır. Diğer şahıslar için Türk Edebiyatında yazılmış mersiyeler 130 civarında iken Kerbelâ mersiyeleri 400 civarındadır. Diğer şahıslar için yazılan mersiyeler o kişinin ölümünü takip eden en fazla bir kaç yıllık bir devre içinde yazılmışken Kerbelâ mersiyeleri Hz. Hüseyin’in şehit edildiği tarihten günümüze kadar devam eden uzun bir zaman dilimi içinde meydana getirilmişlerdir.

Diğer mersiyeler sadece ölenin mensup olduğu milletin şairlerince ve kendi dillerinde yazılmışken Kerbelâ mersiyeleri Arap, İran ve Türk şairlerince yazılmıştır. Bu bakımdan İslâm dünyasının ortak eserleri durumundadırlar.

Mersiyeler muhteva yönünden feleğe sitem dünyamızın geçiciliği, olayın tasviri, övgü, yas ile dua ve temennilerden meydana gelirler. Kerbelâ mersiyeleri de aynı bölümlerden oluşmakla birlikte yine bu bakımdan da diğer mersiyelerden ayrılan yönleri vardır. Olayın üzerinden uzun zaman geçtiği ve okuyucuların vak’a hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olamayabilecekleri düşünülerek Kerbelâ mersiyelerinde olayın tasvirine daha fazla yer verilir. Diğer mersiyelerde ölüm sebebine göre sebep olanlara doğrudan birşey söylenmemesi hallerinde felek suçlu bulunduğu halde Kerbelâ mersiyelerinde her vesile ile Yezid’in suçlu olduğu belirtilir ve feleğe sitem az yer tutar.

Diğer mersiyelerde dua ve temenni bölümünde ölenin makamının cennet olması istenip yakınlarına sağlık ve sabır temenni edilirken Kerbelâ mersiyelerinde dua kısmında şairler daha çok o şiiri yazmalarının sebebi ile Hz. Hüseyi’in kendilerine şefaatçi olması için dua ederler. Bilhassa kadın şairler Hz. Fatma’dan da şefaat isterler. Kerbelâ mersiyelerinde duanın sonunda ve her fırsatta Yezid’e ve yardımcılarına beddua yapılır. İslâm geleneğinde ölüleri kötü yönleriyle anmanın uygun olmadığını bilen şairler Yezid için lanet etmek gerektiğini belirtirler. Hatta Ziya Paşa bunun farz olduğunu söyler:

Kemine bende-i Al-i Abayuz kavm-i Süfyana

Demadem lanet etmek farzdır hem farz-ı akdemdir.[3]

Kerbelâ mersiyeleri İslâm dünyasının ortak konusu olduğu gibi Türk Edebiyatında divan, tekke ve halk edebiyatının da ortak konusudur. Edebiyatımızda Kerbelâ mersiyesi örnekleri XV. yüzyıldan başlar. Sinan Paşa’nın bu yüzyılda Tazarruname içinde yer alan secili mensur örneği tek örnek olmak özelliği taşır. Aynı yüzyılda Yazıcıoğlu Mehmed’in Muhammediye adlı eseri içinde yer alan mersiyesi aruzla, Aşık Yunus’un divanı içinde yer alan mersiyesi de hece ile yazılan ilk örneklerdir.Bundan sonra aruzla Kerbela mersiyesi yazmış olan şairlerimiz şunlardır:

XVI. yüzyıl:Hayreti, Fuzuli, Ubeydi, Şemsi Paşa, Safi

XVII.yüzyıl:Seyyid Seyfullah İbn-i Nizameddin, Gelibolulu Ali, Bağdatlı Ruhi, Kafzade Faizi, Arşi, Sabri Mehmed Şerif, Fehim-i Kadim, Sabuhi Şeyh Ahmed Dede, Feridun, Cem’i, Naili, Neşati, Fasih Ahmed Dede

XVIII. yüzyıl:Birri Mehmed Dede, Edirneli Kami, Yahya Nazim, Beliğ, Sezayi-I Gülşeni, Cemali, LeylaHanım, Nevres-i Kadim, Behişti, Sükuti, Zühdi, Haşim Efendi

XIX. yüzyıl:Neşet Efendi, Zekayi Dede, Selami, Ref’i-i Kalayi, Keçecizade İzzet, Müştak Baba, Mehmed Şakir Efendi, Mehmed Emin İffet, Muharrem Efendi, Şeref Hanım, Zahmi, Kami-i Amidi, Iydi Hacı Mehmed, Senih, Lebib, Türabi, Leskofçalı Galib, Ziya Paşa, Yenişehirli Avni, Ceyhuni, Kazım Paşa, Mebni, Hocazade Ahmed Kamil, Kemteri, Adile Sultan, Hakkı Bey, Kazım İbrahim Çelebi, Edhem, Osman Şemsi, Molla Murad, Gedai, İbret, Dürri, Şirzad, Caferi, İzzeti, Zihni-i Kilisi, Nazif, Necmi, Tahir, Haydar El-Keyali E’r-Rufai, Kemaleddin Muhammed Kemahi, Figani, Mustafa Eşref Paşa

XX. yüzyıl:Hersekli Arif Hikmet, Ali Ferruh, Mehmed Ali Hilmi, Muallim Feyzi, İbrahim Hakkı Kemahi, Edib Harabi, Murad Emri, Mehmed Şevket, Mehmed Memduh Paşa, Hıfzi, Sıdki, Abdulmalik Hilmi, Kanbalakzade Hazmi, Fahimi, Şemseddin Mısri, Ahmed Remzi, İsyani, Tahir Olgun, Yusuf Fahir, Hadi, Sofuzade Tevfik, Yesari, Cudi, Muhammed Lütfi

Hece ölçüsü ile Kerbela mersiyesi yazmış olan şairlerimiz ise şunlardır:

XVI. yüzyıl: Pir Sultan Abdal

XVII. yüzyıl: Dedemoğlu

XVIII. yüzyıl: Kalbi, Noksani Baba

XIX. yüzyıl: Mirati, Deli Boran

XX.yüzyıl: Sıdki Baba, Yozgatlı Hüzni, Hilali Baba,Hüseyin Çırakman, Fakiri, Sefil Ali, Döne Sultan, Seyyah Dede, Rıza, Arif Abdal, Derviş Kemal

Azerbaycan edebiyatında da şu isimler Kerbela mersiyesi yazmış olan şairlerdir:

Raci, Dehil, Gumri, Pürgem, Şuai, Süpehri, Kudsi, Kasımbey Zakir, Hurşid Banu Natevan, Mirze Ismayıl Gasır, Mirze Aliekber Sabir

Kerbela olayına üzülmek, buna bağlı adet ve gelenekler ile edebi eserlerin şii veya onlardan etkilenmiş gruplara mahsus olduğu şeklindeki kanaat doğru değildir. Kerbela mersiyesi yazmış olan şairler incelendiği zaman her kesimden şairin bu konuyu ele aldığı görülür. Bazan bu konuda şiir yazması, hakkında az bilgi bulunanların şiiliğe meyli olduğu şeklinde değerlendirilebilmektedir. Başta mevlevilik olmak üzere çeşitli tarikatlere bağlı hatta üst makamlarda bulunmuş mutasavvıf şairlerin Kerbela mersiyeleri vardır. Bu şairlerin konuya ilgisi, tasavvufun Hz. Ali’den intişar ettiğine inanılmasından da kaynaklanır.

Sonuç olarak Kerbela olayı her müslümanı üzmeye devam eden acı bir olaydır. Bu üzüntüden kaynaklanan ve her kesimde farklılıklar gösteren çeşitli adet ve uygulamalar bulunur. Başta edebiyat olmak üzere, mimari, tiyatro, resim, minyatür ve musiki alanında konu ile ilgili eserler meydana getirilmiştir. Bu uygulama ve eserler Kerbela olayına tutulan ortak yasın tezahürüdür. Bunlardaki farklılığı kültür mozayiğinin tonları olarak değerlendirmek gerekir.

 XV. yüzyıldaki Aşık Yunus’un her mesrepten kimseler arasında bilinen ve sevilen Kerbela mersiyesini bu kanaatimizi doğrulayan bir örnek olarak görebliriz.

Şehidlerin ser-çeşmesi

Hasanıla Hüseyndir

Aşıkların gözi yaşı

Hasanıla Hüseyndir

 

Hazret-i Ali babaları

Muhammeddir dedeleri

Arşun iki küpeleri

Hasanıla Hüseyndir

 

Dedesiyle bile varan

Kevser ırmağında duran

Susuz ümmete su viren

Hasanıla Hüseyndir

 

Kerbelada yazıları

Şehid oldı gazileri

Fatma Ana kuzuları

Hasanıla Hüseyndir

 

Ayet içinde okınan

Şehidlere ser-dar olan

Cennet içinde salınan

Hasanıla Hüseyndir

 

Kerbelaya aşırdılar

Akılcığın şaşıdılar

Kol ağun düşürdüler

Hasanıla Hüseyndir

 

Kerbelanın ta içinde

Nur akar siyah saçında

Yatan al kanlar içinde

Hasanıla Hüseyndir

 

Yunus Emrem dünya fani

Terk eyle gel can u teni

İki cihanın sultanı

Hasanıla Hüseyndir

 

Yunus Emrem ben de bulam

Bu dünyanın sonu viran

Kerbelada şehid olan

Hasanıla Hüseyndir [4]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

GÜNGÖR, Şeyma,Fuzuli’nin Hadikatü’s-Süeda’sı, Ankara, l987

İSEN, Mustafa, Acıyı Bal Eylemek, Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara, l 993

AHMET CEVDET, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih- Hulefa (Hazırlayan: Fahir İz)İstanbul,l972

OLGUN,Tahir, ” Muharrem ve Matem”, Mahfil, Muharrem, l340, cilt 2, sayı l5 sayfa 55-56

ERÖZ, Mehmet, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Ankara, l990

NOYAN, Bedri, ”Bektaşi ve Alevilerde Muharrem Ayini, Aşure ve Matem Erkanı” Halk Kültürü, İstanbul, l984, s. 82

AND, Metin, ”İslam Folklorunda Muharrem ve Taziye” Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı, l976, Ankara, l987, sayı 3, s. 4

AND, Metin, ”Muharrem Törenleri ve Sanat:Drama Dönüşen Ritüeller,Danslar ve Sözlü Edebiyat Gelenekleri”, Milliyet Sanat, Aralık, l978, sayı 303, s. 16

AND, Metin, ”Eski Edebiyatımızda Yarı Dramatik Bir Tür: Maktel ve Minyatürlü Maktel Yazmaları” Türkiyemiz, Haziran, l990, cilt 20 sayı 6l, s. 4-l5

FIĞLALI, Ethem Ruhi, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Ankara, l990

KARAHAN, Abdulkadir, Anadolu Türk Edebiyatında Maktel-i Hüseyn, Türkoloji Bitirme Tezi, l938-39, İstanbul Üniversitesi, Tez No: 443

MEVLANA, Celaleddin Rumi,Divan-ı Kebir (hazırlayan: Abdulbaki Gölpınarlı), Eskişehir, l992

KÜLTÜR BAKANLIĞI, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, Ankara, l993

MENGİ ,Mine, ”Eski Türk Edebiyatını Mersiyelerine Toplu Bir Bakış” Ege ÜniversitesiTürk Dili ve Edebiyatı Dergisi, İzmir, l983

 GÖÇGÜN ,Önder, Ziya Paşa’nın Hayatı Eserleri ve Bütün Şiirleri, Ankara, l987

TATÇI, Mustafa, Aşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri, Ankara, l99l

ERGUN, Saadettin Nüzhet, Alevi Bektaşi Kızılbaş Şairler ve Nefesleri, İstanbul,l 956

ELÇİN, Şükrü, Ağıtlar, Ankara, l990

PAKALIN, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Ankara, l983 (Mersiye ve mersiyehan maddesi)

 



[1] İbrahim Hakkı Kemahi, Divan, İst. 1324. s.63

 

[2]Fuzuli,Hadikatü’s-Süeda,(Hazırlayan:Şeyma Güngör) Ankara,1987,s.482)

 

[3] Önder Göçgün, Ziya Paşa’nın Hayatı, Eserleri ve Bütün Şiirleri. Ank. 1987. s.119

 

[4] Mustafa Tatçı, Aşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri,Ankara,l99l,s.47-48