Çetin Altan "Şeytanın gör dediği"

27.10.2008 22:29

 

‘Tanrı gökyüzünde hükümrandır, para da yeryüzünde’

 

Bayramda bir avuç da, kızlı-erkekli 6-7 yaş çocuğu geldi kapıya, bayramlaşmak için.
Henüz “riya” tozlarına bulanmamış masum bakışlarıyla, ne kadar da sevimliydiler.
* * *
Bayramın sonuncu günü ikindiüstü, kapı adeta ürkekimsi bir titreşimle çalındı.
Açtığımda, yine sevimli bir ufaklık duruyordu karşımda ve utangaç bir sesle:
- Bayramınızı kutlarım, diyordu.
- Ben nerde oturuyorsun bakayım, diye sordum.
- İki sokak yukarda, dedi; sonra da kendisince önemli olan bir ailenin adını söyleyerek:
- Onların komşusuyuz, diye ekledi.
* * *
Karşımda duran 6-7 yaşlarındaki yavru da; sanırım, bayramı kutlamak için kapıyı çalan minisküller tayfasından birçoğu gibi, bir kapıcı ailesinin çocuğuydu; ama dili varmıyordu, babasının kapıcı olduğunu söylemeye. Onun için de, önemli saydığı birilerinin adını veriyor ve:
- Onların komşusuyuz, diyordu.
* * *
ABD’de patlayan ekonomik krizin, dünya ülkelerinde yarattığı kaygılarla; karşımda duran iki karışlık insan yavrusunun, aile kimliğini söylemekte yüreğini sıkıştıran gizli kerpeten arasında, bir köprü kurmak zor.
* * *
Acaba gerçekten o kadar zor mu?
Şimdiye dek “para”nın, dünya kamuoyunun bilincinde de kristalleşen bir tanımlaması yapılmadı.
Neden okullarda, üniversitelerde, akademilerde, bilimsel konferanslarda, panellerde, açık oturumlarda “para”nın tanımlaması yapılmıyordu?
* * *
“Meslek”le “para”nın tanımlamaları yapılsa; Hollywood’un Güney Amerika’yı, Afrika’yı, Yakın ve Ortadoğu ile uzak Asya ve Okyanus adalarını konu alan “Üçüncü Dünya” ile ilgili filmleri de; ola ki bambaşka bir “gerçek”in tahtına otururdu.
* * *
“Meslek”, insanoğlunun gövdesel, yahut beyinsel enerjisini; “belirli bir donanım sonucu”, somuta dönüştürmesi demekti.
Marangoz, belirli bir donanım sonucunda enerjisini somutlaştırıyor; masaya, kapıya, merdivene dönüştürüyordu.
* * *
Aşçı, yemeklere dönüştürüyordu.
* * *
Doktor, hastalığın verdiği sıkıntıyı, iyileşmenin rahatlığına dönüştürüyordu.
* * *
Kaptan, su üstünden tekneyle gidilen bir yolculuğa dönüştürüyordu.
* * *
Arkeolog, topraklar altında kalmış eski uygarlık kalıntılarını, gözler önüne sermeye dönüştürüyordu.
* * *
Ressam, tablolara; yazar, kitaplara dönüştürüyordu.
* * *
“Para”nın tanımlamasına gelince; “para”, “dondurulmuş enerji” demekti.
Marangoza, harcadığı enerji ve her biri “somuta dönüşmüş enerji” olan malzeme karşılığında; harcanmış enerjisi, “para” olarak geri veriliyordu.
Ve marangoz aldığı parayı, yani “dondurulmuş enerji”yi hareketlendirerek, fırından ekmek alıyordu.
Böylece marangozun enerjisi, fırıncının enerjisiyle; “paranın aracılığı sayesinde” değiş-tokuş oluyordu.
* * *
Her “meslekte”, gerek donanım sahibi olmak, gerek üretim yapmak için harcanan enerjinin değeri değişikti.
Elektrik mühendisinin harcadığı beyinsel enerjiyle, ayakkabı boyacısının harcadığı gövdesel enerji, eşdeğerde değildi.
* * *
Ve insanların zaafı, daha az enerji harcayarak; daha çok “dondurulmuş enerji, yani para” sahibi olma üstüne odaklanmıştı.
O zaman da, tüm ülkelerde yaşayanların “enerji değiş-tokuşu” terazisinde aşırı bir dengesizlik oluşuyordu ve ekonomik krizler patlıyordu.
* * *
Karşımda duran ufacık yavru, babasının yaptığı işi söylemekten utanıyordu. Kazara Hazine’den geçinmeli mesleksiz bir “mevki sahibi”nin oğlu olsa, utanmayacaktı.
* * *
Adına “Üçüncü Dünya” denilen ve bir türlü “gelişmiş” olamayan tüm ülkelerde durum aynıydı.
O nedenle de oralarda çıkan hırgürler, daha kanlı; sinsi yolsuzluklar daha rezilane oluyordu.
* * *
“Meslek”in tanımlamasıyla, “para”nın tanımlamasını da, dünya kamuoyunun bilincinde kristalleştirmek gerekir ama; gerek parasal, gerek siyasal güç sahipleri, böylesi bir berraklığa yanaşmıyorlar.
* * *
“5 parmak bir değil, kazanan kazanır, kazanamayan kazanamaz” diyerek; ne Kozmos’ta, ne öteki canlılar arasında mevcut olmayan “yoksul-zengin” uçurumlarını ve nedenlerini sisleyip pusluyorlar.
* * *
Roman edebiyatında da, hiç paradan söz edilmeyen “romantik” dönemden sonra; “para”dan da söz edilmeye başlanan “realist” döneme, Balzac’ın ve Dickens’in kalemleriyle geçildi.
* * *
Para ve zenginlik üstüne söylenmiş atasözleri de, az değildir hani:
- Kefenin cebi yoktur.
- ...
- Dostuna muhtaç olacağına, düşmanına mal bırak.
- ...
- Para parayı çeker...
* * *
Hadi sonunu da biz getirelim:
- Parası olmayanlar da, önce içini çeker, sonra “ya sabır” çeker, sonra da çoğaldıkça çoğalıp yaşadığı ortamlarda korkuyu çeker.